1. Anasayfa
  2. Evliyalar

Erzurum Horasan İlçesinde Yaşayan Evliyalar

Erzurum Horasan İlçesinde Yaşayan Evliyalar
0

Erzurum Horasan İlçesinde Yaşayan Evliyalar

Erzurum Horasan İlçesinde Yaşayan Evliyalar
Erzurum Horasan İlçesinde Yaşayan Evliyalar

Erzurum Horasan İlçesinde Yaşayan Evliyalar Uzun süre İranlıların egemenliğinde kalan Hınıs Bizanslıların ve 1071 yılında Alparslan’ın Malazgirt zaferi ile de Selçukluların idaresine geçer. Anadolu Selçuklularının son zamanlarında İranlılar Hınıs’ı ikinci kez ele geçirirler ve bu devrede Hınıs Kalesi inşa edilir. Osmanlı Devletinin yükselme devrinde Hınıs İranlılardan alınır. Osmanlılar devrinde iki defa mutasarıflıkla idare edilir. Saltuklu, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde bölgenin en önemli yerleşim merkezi Hınıs’tır.

Şehrin eski yeri bugün parçalanmış bir vadi görünümündeki derenin batısında yer alan kale çevresidir. Yavuz Sultan Selim ve Kanuni Sultan Süleyman dönemlerinde kale onarılarak tahkim edilir. Evliya Çelebi’ye göre, kale Akkoyunlu Hükümdarı Uzun Hasan’ın amcası tarafından kurulmuştur. Kalede yedi cami, bir han, bir hamam bulunduğunu da yine Evliya Çelebi’den öğreniriz. Hınıs için “levent sipahisi pek çoktur” diyen Çelebi, bu yöre insanının cesur, yürekli ve mert olduğunu belirtir.

Çelebi Hınıs kalesini seyahatnamesinde şöyle tasvir etmektedir: “Kalesi yüksek ve yalçın bir tepenin üzerinde yapılmıştır. Dört köşe şeddadi dimdik bir kaledir. Kale civarı çukur yerdedir, ama her tarafı göklere baş kaldırmış yalçın kayalardır. Havalisi de kayalıktır. Kalenin doğu tarafında tatlı bir su akar. Kalenin aşağı tarafında duvar dibinde sanatkar üstad, suyun ağzına demir bir kafes yaptırmıştır. Su bu kafesten geçerek kaleye gelir. Sonra birçok bostanlara taksim olunur.

Demir kafesten sudan başka birşey geçmez. Kale kapısı bu akan suyun çıktığı yere, kaynağına yakındır. Hınıs’da cümle yedi mihrap mabet vardır. Evleri serapa toprak örtülüdür. Kiremitli bina yoktur. Ahali Hınıs dışındaki Bingöl Yaylası’na çıkıp kesbi teravet
ederler.” Dış kale surlarının batı, doğu, ve kuzey yönlerden kaleyi kuşattığı, doğal kayalıklar üzerindeki duvar kalıntılarından
anlaşılmaktadır. Hamza Gündoğdu-Ahmet Ali Bayhan-Ali Murat Aktemur.

Hınıs, Tekman ve Çevrelerindeki Kültür Varlıklarına İlişkin Bir Yüzey Araştırması Ancak camilerden, han ve hamamdan hiç birisi günümüze ulaşmamıştır. Hınıs Ulu Camii ve yanındaki medrese kalıntısı ile çevredeki eski yerleşim izleri de bu dış surlarla kuşatılmıştır. Dış Kale surları içindeki bu kalıntıların bulunduğu yer, Eski Hınıs diye anılmaktadır. Ulu Cami, vakıf kayıtlarına göre Muş yöneticilerinden Alaeddin Bey tarafından 1734 yılında yaptırılmıştır.

Yöre halkının zamanla yeni Hınıs ve Yukarı Mahalleye taşınmasıyla birlikte terk edilen cami, son yıllarda Vakıflar Genel Müdürlüğü’nce esaslı bir tamir görür. Bir medreseyle birlikte külliye olarak inşa edilmiş olan Hınıs Ulu Camii’nin minaresinde bir usta kitabesi mevcuttur. Kaynaklarda külliyeye gelir getirmesi için, 20 dükkan ve bir değirmenin vakf edildiği ifade edilmektedir. Kare planlı olan cami dokuz küçük kubbeyle örtülüdür. Hınıs’taki diğer önemli yapılar arasında Toprakkale, Zirnak Kalesi, Zirnak Kümbeti, Erence Köyü Seyyit Ömer Halil Türbesi sayılabilir. Fakat bu eserlerin bulunduğu yerlerde günümüzde sadece taş yığınları mevcuttur.

1900 yılı salnamesine göre, kazada 13 cami ve mescid, üç tekke, 20 kilise ve manastır, bir mekteb-i rüştiye, iki mekteb-i ibtidai, 99 medrese (1312 ve 1315 tarihli salnamelerde medrese sayısı 27), bir hükümet konağı, bir askeri kışla, bir telgrafhane, 99 dükkan ve mağaza, üç furun, dört meyhane, iki han, 29 bezirhane, bir boyahane, 119 değirmen, 179 çeşme, dört köprü, 1.015 arsa, 122 yaylak ve 220 kabristan vardır.

Hınıs Sancağında şu zaviyelere ait vakıflar sayılmaktadır. Şeyh İdris zaviyesi, Pirhal-ı Ahlati zaviyesi, Hacı-Pir-Ahmed zaviyesi, Hacı-Bahşayiş zaviyesi, Şeyh-Veli zaviyesi, Şeyh-Şirvan zaviyesi, Baba-Söylemez zaviyesi, Mevlana-Mehmed zaviyesi, Aynü’l-Melik zaviyesi ve camisi, Yol-Hamza zaviyesi, Abdullah medresesi/mescidi, Hamza-Şeyh zaviyesi, Seydi-Ahmed-Ağa zaviyesi. Hınıs Kaymakamlığı tarafından, “1918 yılında Rusların işgal ettikleri Hınıs’tan çekilmelerinden sonra Ermenilerin bölgedeki Müslüman halka yaptıkları mezalimin giderek arttığı, Hınıs’ın toplam 16 köyünde Ermenilerin ahaliyi bir araya toplayıp, hayvanlarıyla beraber ateşe verip 682 kişiyi katlederek bütün hayvan ve eşyalarının yağma edildiği gibi kadın ve bakire kızların ırzlarına tasallut ettikleri;

Söylemez’de bir haneye topladıkları kadın, erkek ve çocukların üzerine, ateşe verdikleri bir boğayı salarak tamamını katlattikleri; Ermenilerin köylerdeki mezalimleri sonucu binlerce İslam nüfusun katledildiği, gerek Rus işgali sırasında gerekse Rusların çekilmesinden sonra Ermenilerin
Erzurum’un Tekederesi köyünde de 60, Oyuklu köyünde ise İslamı katlettikleri ve Erzurum’da katledilen ve hatta hanelere
doldurularak yakılan, ırzlarına tecavüz edilen kadın ve kızlara yapılan işkenceleri tarif etmenin mümkün olmadığı”197, kaydedilir.

Hınıs’ın Bahçe Mahallesinde bulunan Mama Hatun ziyareti, mağara içindedir. Bu türbeye, özellikle boğmaca öksürüğüne yakalanan çocukların getirildiği, çocuğu getirenannesinin çocuğu bir müddet kabir başında yalnız bırakıp sonra alıp gittiği, nakledilir. Bu ziyaretlerin Perşembe günü olanı makbul sayılmakta, ziyaretçilerce lohusa kadınların doğum sancıları çekmemesi için buradan bir parça toprak alarak, doğum yapacak kadına yedirildiği anlatılmaktadır.

Şeyh Mehmet türbesi

İlçenin Yukarı Kayabaşı Mahallesinde bulunan Şeyh Mehmet türbesi de halkın önem verdiği ziyaret mekanlarından birisidir. Asıl ismi ‘Gome Abdalan’ (Zazaca Abdalanların evi) olan ve ilçeye 17 km. mesafede bulunan Alikırı köyünde Abdal Ali ziyareti bulunur. Buraya birçok insan gelir, dualarını eder ve kurbanlarını yaparlar. Eskiden bu köyde cemlerin yapıldığı ve bir Bektaşi-Dergahında olduğu gibi eğitim verildiği, hatta eski bir kütüphanesi bile olduğu nakledilir.

İlçeye 28 km. mesafede bulunan Erence köyünde türbesi bulunan ve sahabelerden Hazreti Peygamberin sakası (su taşıyıcısı) olan Seyyid Ömer Halil Hazretlerinin VII. yüzyılda burada şehit düşmüş olduğu anlatılır. Kabrin altından ve dört bir yanından mucizevi bir şekilde su kaynar. Türbenin yanındaki diğer kabir de bu zatın ağabeysine aittir. Anlatıldığına göre, Sahabi Seyyid Ömer Halil Hazretlerinin diğer kardeşleri olan Bekir Baba Karayazı ilçesi Göksu beldesine bağlı Köse Hasan köyünde, Akbaba Pasinler’de, Güzel Baba Karaçoban ilçesi Kırımkaya’da ve yine Hazal Hatun Hınıs’ta medfundur. Erence’nin çok eski bir yerleşim yeri olduğu köydeki harabelerden ve Ermeni mezarlığından da anlaşılmaktadır.

Hazal Hatun ziyaretgahı ilçeye 24 km. mesafede bulunan Ovakozlu köyünde Cevizlidere mahallesindedir. Kitabeleri bulunmayan iki kabrin boyu dört metredir. Hazal Hatun Seyyid Ömer Halil Hazretlerinin kız kardeşi olarak bilinir. İslam Ordularına katılarak kardeşleriyle birlikte Erzurum’a gelmiştir. Hazal Hatun’un vefat hikayesi şöyle anlatılır. Kardeşi Seyyid Ömer Halil Hazretlerinin Erence köyü yakınlarında şehit düştüğünü işiten Hazal Hatun, acı içerisinde bulunduğu dereden Erence tepesine doğru koşarken kendisine emri hak vaki olur. Saçları kuvvetli rüzgarın tesiriyle dereye doğru sürüklenir ve saç tellerinin tutunup kaldıkları yerlerde ceviz ağaçları peyda olur. 200 kadar ceviz ağacı ve türbelerin bulunduğu yer ziyaretgahtır.

Ağaçlar kutsal sayıldığından, burada yetişen cevizler yenilmez ve teberrük olarak saklanır. Ağaçların kuruyan dalları ve yapraklarına, felaket getirir anlayışı içinde dokunulmaz İlçeye 20 km. mesafede bulunan Divanhüseyin köyü, ismini bir ziyaret yerinden alır. İlçeye 38 km. mesafede bulunan Elmadalı köyünde Abdul Ali ziyareti bulunur.

İlçeye 18 km. mesafede bulunan ve Kurtuluş Savaşı sırasında burada 100’den fazla şehit düştüğü için eski adı Şehitharabe olan Mutluca girişinde Sultanbaba adında eski dönemlerde şehit düşmüş bir komutanın kabri etrafında mezarlık yapılmıştır. Buradan ağaç kesip götüren köylülerin başına daha sonradan felaketlerin gelmiş olduğu nakledilir. Köylüler ve böylece sadece o mevki (şehitlik civarı) hariç başka bir yerde oraya ait odunların yakılmaması gerektiğine inanılır.

İlçeye sekiz km. mesafede bulunan Sultanlı köyü adını, köyün yaklaşık 500 metre batısında yer alan ve bir Türk komutan olduğu sanılan şehidinden alır. Bu şehidin kabrinin etrafında mezar taşları ay-yıldız (bazılarında hançer-kılıç) motifleri işlenmiş mezarlar bulunmaktadır. Burada yatmakta olan şehidin Akkoyunlular veya Karakoyunlular döneminde şehid düştüğü sanılmaktadır. Anadolu’nun İslamlaşmasında hizmetleri olan, bu uğurda şehitlik mertebesine ulaşmış olan biri olduğuna inanılır. Kabrinin bulunduğu mevki Sultanlı, Mezraa ve Mutluca köyleri arasındadır. Üç köyün de ölüleri bu mübarek zatın bulunduğu mevkiye defnedildiğinden burası büyük bir mezarlık haline gelmiştir.

Mevki hâkim bir tepenin zirveye yakın bir yerinde olup etrafı ve karşı yamaçları meşe ağaçlarıyla kaplıdır. Anlatılır ki, bu mevkide ağaç kesip götürenler felakete uğramışlardır. Bu mübarek zat (şehit) ancak kendisini ziyarete gelenlere bu mevkide yakmak şartıyla ağaçlarından yakmaya, çay ve yemeklerini pişirmek için odun toplayıp yakmaya müsaade etmektedir. Halk arasında böyle bir inanç oluştuğundan sadece ziyarete gelenler bu mevkide ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla kuru dal, çalı-çırpı toplayıp gönül rahatlığıyla yakmaktadırlar. Ancak, asla bir kuru dal dahi olsa evlerine götürmemektedirler.

Şeyh Haydar Kerse ve ailesi Mekke’den Irak’a, Iraktan Diyarbakır’a göç etmişlerdir. Diyarbakır’a göç ettikleri sırada Şeyh Haydare Kerse’nin bir kardeşi Diyarbakır’da kalır. Şeyh Haydere Kerse Muşun Varto ilçesi Kers köyüne yerleşir ve (Kerse) lakabını köyün adından alır.

Anlatılır ki, Şeyh Haydare Kerse Hınıs’ın Ağgen köyünde Ermeniler tarafından parçalara ayrıştırılarak ve hayvan eti ile karıştırılarak kazana konulup kaynatılmaya başlanılır. Bu arada Şeyh Haydare kersenin parçalanmış bedeni adıyla Allah Allah diye bağırarak kazandan çıkar ve Ermeniler bu olayın karşısında hayretler içinde kalırlar. Bu olayı duyan sultan Abdulhamit ise askerlerine Ermenilere karşı savaş açılmasını emreder ve kırksekiz saat içerisinde bütün Ermenilerin öldürülmesi için talimat verir. Ve savaş esnasında Ermenilerin yarısı ölür, diğer yarısı ise kaçar.

Günümüzde bu zatın kabri iki ayrı köyde ziyaret edilmektedir. Bir yarısı Ağgen köyünde, diğer yarısı ise ilçeye 20 km. mesafede bulunan Kızılahmet köyünde bulunmaktadır. Şeyh Bahauddin Efendi, Şeyh Ali Septi’nin torunu 1920’de Hürriyet ve İtilaf Fırkası ve Sadrazam Damat Ferit Paşa’nın etkisiyle yayınlanan, Mustafa Sabri Efendi’nin kaleme aldığı Şeyhülislam Dürrizade Abdullah Efendi tarafından ilan edilen Kuva-yı Milliye’cilerin öldürülmelerinin günah sayılmayıp dînen caiz ve vazife sayıldığını duyuran fetvasına karşı Ankara Müftüsü Mehmet Rifat Efendi tarafından yazılıp 153 müftü tarafından imzalanıp ilan edilen fetvada ‘el-müfti bi-medineti hınıs: şeyh bahâeddin’ olarak yer alır. , Şeyh Mahmud Fevzi Efendinin oğlu ve Şeyh Said’in ağabeyidir. Zamanının önemli âlimlerinden olup Hınıs müftülüğü yapmıştır.

Şeyh Bahaeddin kıyam fikrine karşı soğuk durur. Ancak belirgin bir muhalefette bulunmak yerine evinde durmayı tercih eder. Şeyh Said kıyam hazırlıkları için Hınıs’tan ayrılırken kardeşine, askerinin ve gerekli mühimmatının olmadığını, dolayısıyla biraz daha ihtiyatlı davranması gerektiğini söylediğinde, Şeyh Said Efendi, “Allah (cc) bana kıyamet gününde bu kadar zengindin, ilmin vardı, sen bunlarla ne yaptın dediğinde ne cevap vereceğim”, diyerek karşılık verir. Şeyh Said çalışmalara başladığında Bahauddin Efendi Hınıs’ta kalır. Adeti olduğu üzere her ikindi namazından sonra pencere kenarında Kur’an-ı Kerim okuyup dua eder. Bu haldeyken bir gün şehid edilir (1925). Kanı Kur’an’ın üzerine dökülür.

Anlatılır ki, Şeyh Bahaeddin Efendi şehid edilmeden önce rüyasında Hz. Osman’ı görür ve sabah evinin camı köşesinde Kur’an-ı Kerim okurken bir asker kurşunu ile Kur’an üzerine şehid olur. Şeyh Bahaeddin Efendinin kıyam hareketinde aktif müdahil olmamasının sebebi Şeyh Said Efendidir. Bunun amacı sadece medreselerin, ilim ve şeyhlik silsilesinin devamını sağlamaktır. Eğer kıyam hareketi başarısızlıkla sonuçlanırsa ve geri dönen olmazsa medreselerde ders verecek alim kalmayacaktır. Çünkü Şeyh Ali Sebti ailesinde en alim kişilerden biri Şeyh Bahaeddin Efendi’dir. Hem Hınıs Müftülüğünü yapmıştır hem de 500’e yakın olan Palevi ekolü medreselerinin Merkez Medresesi baş müderrisidir.

Abdülmelik Fırat (1934-2009)

Şeyh Said’in torunu olan Abdülmelik Fırat (1934-2009) 11. Dönem Erzurum Milletvekilliği (DP) ve 19. Dönem Erzurum Milletvekilliği (DYP)’nde bulunur. 2002 yılında Hak ve Özgürlükler Partisini kurmuş ve Onursal Başkanlığını yapar. Diyarbakır Sosyal Bilimler Meslek Yüksek Okulu mezunudur. Babası Şeyh Şahabettin, Şeyh Said’in yeğeni idi ve aynı zamanda onun kızı Ayşan Hanım ile evliydi. 1925’deki isyanın ardından Şeyh Sait ve pek çok yakını idam edilir.

Ailenin hayatta olan mensupları da sürgüne gönderilirler. Ve ancak, 1929’un Mart ayında Takrir-i Sükun Kanunu’nun kaldırılmasıyla memleketlerine geri dönerler. Ne var ki, topraklarına el konulmuştur. Tekrar gidip yerleşmelerine izin verilmiş, fakat araziler resmen verilmemiştir. Bu arada Soyadı Kanunu çıkarılmış, Şeyh Said ailesinin bir kısmına sürgünde Fırat soyadı verilmiştir. Ancak Aile 1935’de ikinci kez sürgüne tabi tutulur.

Çok partili dönemin başlaması ile Fırat ailesi birkaç günlük yolculuğun ardından Hınıs’ın Kolhisar köyüne dönerler. İlk kez 1957’de yedi yıl yaşını büyüterek DP Erzurum milletvekili olur. 27 Mayıs Darbesi’nde tutuklanan yaklaşık 500 kişinin içinde en gencidir. 1,5 yıla yakın Yassıada’da kalır. Yargılama sonucu önce idam cezasına çarptırılır, daha sonra cezası hapis cezasına çevrilir ve 1,5 sene Kayseri Cezaevinde kalır. 1991’de Erzurum’dan DYP milletvekili seçilir, ancak daha sonra hükümetin Kürt politikasıyla ters düşerek istifa eder.

Bir ara RP’den ihraç edilen Hasan Mezarcı ile yeni bir parti kuruluşuna çalışır, sonuç alamaz. Bilahare Yeni Demokrasi Hareketi ile temas kurar. Hak ve Özgürlükler Partisi’ni kurar. Kürtçe ve Türkçe’nin yanı sıra Arapça, Farsça, İngilizce ve Fransızca da konuşan Fırat, TBMM’nin en çok yabancı dil bilen üyelerindendir. HAKPAR onursal başkanlığı yapmıştır. Abdülmelik Fırat ilçenin Kolhisar Mahallesi’nde bulunan aile kabristanına defnedilir.

İlginizi Çekebilir

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir